BEAT!

Evet Efendim, Dünya Kupasında çeyrek finalistler yavaş yavaş belli oluyorken, yani kupanın hemen hemen ortalarına gelmişken kısa bir kupa yorumu yapmanın da tam sırasıdır. Şöyle bir bakalım, kim neler yapmış ya da yapamamış bu Kupada.

İlk olarak da kişisel sempatimden mütevellit Amerika kıtasından başlayacağım.

Latin Amerikan ateşi kelimenin tam anlamıyla Güney Afrika'yı yakmış durumda. Güney Amerika ekipleri 2010 Güney Afrika Dünya Kupasını domine ettiler. Kupaya katılan Brezilya ve Arjantin beklendiği gibi gruplarını rahatlıkla lider olarak tamamlarken, asıl sürpriz Uruguay, Paraguay ve Şili'den geldi. Uruguay ve Paraguay gruplarını lider olarak tamamlarken, Şili de grubundan ikinci olarak çıkmayı başardı. Özellikle Şili ve Uruguay oynadığı futbolla Latin Amerika'da futbol ateşinin tüm gücüyle parladığını dosta düşmana gösterdiler. Uruguay'dan Luis Suarez ve Diego Forlan izleyenleri büyülerken, Diego Lugano'da turnuvanın şimdiye kadar ki en başarılı defans oyuncularından biri olarak göze çarptı. Şili'deyse Alexis Sanchez turnuvanın en dikkat çeken isimlerinden biriydi. Öte yandan Bielsa'nın öğrencileri takım olarak oynadıkları oyunla futbol severin sempatisini kazandı. Bu arada hatırlatmak da fayda vardır ki Uruguay ikinci turda Güney Kore'yi geçerek adını çeyrek finale yazdırdı. Çeyrek finaldeki rakibiyse, Afrika'nın gururu olan Gana olacak.

Amerika'nın Güney kısmında şov yaşanırken, Orta ve Kuzey kesiminde de işler fena gözükmüyordu. Orta Amerika ekiplerinden Meksika grubunu ikinci tamamlarken, ikinci turda Arjantin karşısında kendisine şans yaratmaya çalışacak. Galatasaraylı'ların dikkatle izlediği Dos Santos ise iyi bir performans çizerken; neleri yapabilip, neleri yapamadığını açık bir şekilde ortaya koydu. Açık alanda topla müthiş süratli olan futbolcu, bitirici hareketlerde başarılı değildi. Orta Amerika'nın diğer temsilcisiyse Honduras'tı neden bilinmez, bu takım özellikle futbol yorumcularından anlamsız bir tepki gördü. Kendi varlık nedenleri sorgulama samimiyetini bir türlü gösteremeyen futbol eksperlerimiz, bu takımın neden dünya kupasında yer aldığını sorgulamakla meşguldu. Oysa Honduras elinden geldiği kadar topunu oynadı, o da yetmedi; İsviçre'den bir puan kopararak, turnuvanın en pozitif top oynayan takımı "hamili kart yakınları" Şili'nin önünü açtılar.

Amerika Kıtasının kuzeyi bu turnuvada da ABD'den soruldu. Dünya hegemonu olmalarından dolayı hemen her futbol severin, futboldaki başarısızlıklarını desteklediği ABD, sahada yer aldığı sürece iyi futbol oynamaya çalıştı. Oyunu gereksiz hamlelerle çirkinleştirmeyip kendi işlerine baktılar. Neticesinde de İngiltereli gruptan lider olarak çıktılar. Yine de tüm bunlar daha ötesi için yeterli olmadı. Kaderin bir cilvesi; açlık sınırındaki Gana, obezlik sınırındaki ABD'yi evine göndermeyi başardı.

Eh biraz da olsa büyük abilerden bahsedelim. Gerçi onlardan herkes bahsediyor, herkes bir şeyler söylüyor ya yine de es geçmiş olmayalım. Brezilya, her ne kadar Portekiz'li, Fil Dişi'li grubundan namağlup çıkmış olsa da ilerisi için çok umut vermedi. Dunga bir nevi Selçuk Şahin'lerden bir takım oluşturmuştu. Bu defansif takım bir yere kadar gidebiliyordu. Robinho'ysa turnuvaya damga vurmaktan uzak gözüküyor. Çeyrek finali göreceklerdir ama ilerisi çok da aydınlık değil 5 yıldızlı sambacılara. Arjantin içinse diyebilecek tek bir şey var; Ah bir Cambiasso olsaydı! Onlar için geriye kalan afili uzun cümleler yeterince kuruldu zaten...